Türkiye nasıl Avrupa'nın sığınmacı ambarı oldu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Ağustos 2021''de, "Avrupa sırf kendi vatandaşlarının güvenliğini ve refahını korumak için sınırlarını kapatarak (göç) bunun dışında kalamaz" diyerek ''Türkiye Avrupa''nın mülteci ambarı değil'' ifadesini kullanmıştı.
Hemen geri alalım o zaman.
2015''te Suriyelilerin Avrupa''ya başlattığı yoğun göç, Avrupa Birliği ülkelerinin birbirine girmesine neden olmuş, yaşanan anlaşmazlık Macaristan ve Polonya gibi ülkelerin AB kararlarını tanımamasıyla sonuçlanmıştı.
Kriz büyümüş, ülkeler sınır güvenliklerini AB''den bağımsız sağlamaya başlamıştı. Avrupa ülkeleri bir çare ararken, büyük krizin çıkış yolu olarak gözler dikilmişti Türkiye''ye. Avrupa topraklarının güneydoğu sınırında, Müslüman nüfusun çoğunluklu olduğu, ülke içerisinde teröristlerin bazı bölgelerde ''özerk yapılanmalar'' ilan ettiği ve uyum yasaları ile sürekli hizaya çekmeye çalıştığı Türkiye. "Kandırmak" da zor olmadı.
Türkiye ile AB arasında "para, AB yolunun açılması ve vizesiz seyahat" imkanları sunulan "Geri Kabul Anlaşması" Mart 2016''da imzalandı. Ve bu anlaşmayla, şu anki tablonun temelleri atılmış oldu.
Neden kandırılmaktan bahsettiğimi şöyle anlatayım. Anlaşmada vizesiz seyahatin madde olarak yer almadığı, anlaşmada sadece ''seyahat için diyalog'' ifadesinin kullanıldığını ancak dönemin Başbakanı Davutoğlu''na bunun böyle anlatılmadığı söylendi, eski AK Parti milletvekili Pelin Gündeş tarafından.
Para meselesinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan''ın ifadesine göre AB tarafından taahhüt edilen rakamlar da yatırılmadı. Son başlık ise AB''ye girişin anahtarı fasıllar yani bize dayatılan uyum başlıkları.
Ne oldu dersiniz? Tabii ki de bunda da ilerleme olmadı.
Çözüm sürecinin öncü uluslararası kurumlarından Avrupa Birliği, o dönem gaflet içerisindeki hükümete terörle mücadele konusunda da dayatmalarda bulundu ama çok şükür ki hükümet kabul etmedi. Böylece AB, vize serbestisi görüşmelerini rafa kaldırmak için bahanesini de bulmuş oldu.
Ve maalesef ki ''ambara'' dönüşümüz de böyle başladı.