Yıllardır ekranlarda ve parsellediği köşesinde FETÖ'cü katilleri savundu! Çözüm adlı yıkım sürecinde ise, Öcalan katilini, PKK'lı katilleri aklamanın çabasını verdi. Adına liberal denilen mahalle ile İslamcı mahallenin kurucu ideoloji (siz Türk milliyetçiliği diye okuyun) ve Atatürk düşmanlığında yaptığı dansın yeni nesil bir sürümü olarak mevzilendirildi Türkiyeli medyada!
Aralarında eski tüfek solcuların da olduğu liberalciler ile İslamcıların Atatürk ve onun eserlerine karşı nefreti her daim yarışırdı yarışmasına da, birbirlerinin alanlarına ait olacak kadar hiç etkileşim içine girmezlerdi. Mesela İslamcı cenah, Kadir Mısıroğlu gibi grotesk figür ve marjinal karakterlerden ibaretti. Ta ki memleket dâhilindeki mevcut iktidar sahiplerinin devrine kadar... Liberalcilerin nüfuzları, siyaseten güçlenen İslamcıların hizmetindeki ana akım görünümlü yandaş medyada, hizmet vermeye başladı. Bakınız: Nagehan Alçı gibiler... Ne de olsa, medyaya birlikte egemen oldular, elbette doğaldı bu sonuç!
Bu "seçkin" kalem ve ekran yüzleri, Batı cephesinin Türkiye'deki dâhili bedhahları olduklarını kanıtlamanın psikolojisi ile halen daha süren bir şov sergilediler. Her fırsatta, özenle hazırlanmış klişe tabirleri kullanmaktan hiç geri durmayarak, operasyonu daimi kıldılar. Mesela Emre Kongar'ın yaptığı bir derlemeden örnek verecek olursak, "Tarihimizle barışalım" derken, "Cumhuriyeti ve Atatürk Devrimlerini mahkûm edelim" diyorlardı! "Devletle milleti barıştıralım" ifadesinin ardında, "Laiklikten vaz geçelim" düşüncesi vardı. "Cumhuriyeti demokratikleştirelim" maskesinin altında, toplumun tarikatlara, cemiyetin cemaatlere bölünmesine ve ayrılıkçı etnikçiliğe, dış güçlerin denetimine izin verme arzusu saklıydı. Cumhuriyet değerlerini savunmak statükoculuk, Türkiye'yi çağdaşlaştıran inkılâpları savunmanın adı ise jakobenlikti!
İşte Nagehan Alçı'ya "katil devlet" dedirten, bu bilinçaltının yansıması aslında. Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız ve bağlantısız, antiemperyalist ulus devletin yarattığı hazımsızlık, ağızdan baklayı bir sinirle çıkarıverdi; "katil devlet!" Sayesinde, yeni bir tabir kazandı kurdukları kutsal ittifak! Türkiye Cumhuriyeti'nin katilliği, AKP'den önceki dönemlerde PKK ile yapılan mücadeleden ibaret değil bu zihniyete göre... Şeyh Sait isyanını bastırırken de katildi devlet, Dersim isyanını bastırırken de! Kıbrıs'ta ise işgalci! AKP'den önce FETÖ gibi tarikat ve cemaat adı altındaki yapılarla mücadele ederken ise, devlet dinsizdi, dine düşmandı!
Oysa o "katil devlet" var ya, o devletin Alçı'nın kastettiği dönemlerde PKK'ya karşı olağanüstü kontrgerilla operasyonları olmasaydı, şimdi doğuya pasaportla gidiyor olurduk! Bugün ise, Türkiye'nin mazisinde PKK terör örgütünün altın dönemini yaşadığı "çözüm" adlı bir süreç ve FETÖ'nün kalkışması yer etmişse, toplum tarikatlara, cemiyet cemaatlere bölünmüşse, cumhuriyet tek adam rejimine dönüşmüşse, Türkiye'nin katili faili meçhul değil, bu zihniyettir! Ne var ki bu zihniyet, gelen tepkilere karşılık, "devlet kutsal bir kavram değildir, vatan kutsaldır" diyerek, zihninin alamayacağı kadar ulvi olan vatan kavramı hakkında ders vermeye kalkabilecek kadar da, işgüzardır! Ne diyelim, "Bizim askerlerin eşleri ve sevgilileri de Güneydoğu'daki gaziler için Maarif Takvimi'de soyunsun!" ve "Kürdistan yollarında, Habur'dayım. Fonda Ahmet Kaya..." diyenden ve vatanı kutsal kılanın, üzerindeki devleti ve milleti var etmek için verilen canlar olduğunu bilemeyecek kadar da cahil olandan, vatanı koruyan orduya FETÖ'nün yaptığı kumpaslara methiye alçısı olandan, vatan sevgisi dersi de aldı Türkiye! Ey vatan! Affet bizi...