Kanal İstanbul'daki kupon arazileri kimler aldı?

Akıl ve mantıkla izahı olmayan ve gerçekleşmesi durumunda cumhuriyet tarihimizin en büyük şaibeli projelerinden biri olacak olan Kanal İstanbul ile ilgili tartışılan konulardan biri de, ABD'nin bu projenin neresinde olduğu. "Kanal Amerika" başlıklı bir önceki yazımda ağırlıklı olarak bu konuya değinmiş ve bu projenin ABD ile NATO'nun Karadeniz'deki planları ile ilgisini anlatmıştım.

O yazımın sonunda, Kanal İstanbul'un kimliksiz rant gruplarının işine yarayacağını da belirtmiştim. Kanal İstanbul'un birden bire hiç olmadığı kadar gündemde olmasında, ABD ve NATO'nun hesapları kadar, galiba o rant gruplarının etkisi de var. Mesela geçtiğimiz günlerde Katar Emiri'nin annesinin Kanal İstanbul güzergahında arazi satın aldığı ortaya çıkmıştı. Peki o güzergahtan arazi satın alan başka kimler var?

Katar Emiri'nin annesi gibi, yabancı ve yerli olmak üzere dikkat çekecek başka isimlerin de o güzergahtan arazi almış olabileceğini tahmin etmek zor değil elbette. Çünkü ortada büyük bir rant söz konusu. Öyle ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin bile, trajıkomik gerekçelerle YSK'ya yeniletilmesinin ardında yatan en büyük sebeplerden birinin, bu proje olduğu dillendiriliyor.

Kanal İstanbul'un mimari ve mühendislik projeleri, Ankara'da bir şirkete yaptırıldı. Projeyi yaptıranın Binali Yıldırım olduğu iddia ediliyor. Kanal güzergahındaki kupon arazilerin bilgileri bu şirket tarafından tespit edilmiş. Ancak İstanbul seçiminin kaybedilmesi, kanal projesinin tıkır tıkır işlemesine engel oldu.

İktidar kulislerinde, Kanal İstanbul güzergahından arazi satın alan, daha doğrusu "satın aldırılan" yerli ve yabancıların beklemekten sıkıldığı, özellikle de Kuveyt ve Katarlıların isyan etme noktasına geldiği belirtiliyor. İşte iktidarın bu projeyi yeniden gündeme getirmesinde ve kamuoyunun tepkisine rağmen ısrarcı davranmasının altında, söz konusu güzergahtan arazi satın alanların baskısı da yer alıyor.

İktidar, Kanal İstanbul'a olan kamuoyu tepkisinin farkında. Bu tepkinin daha da büyüyeceği düşünülüyor. Onun için medya aracılığıyla algı operasyonunu başladı. Bazı çevreler bu operasyoun çok önemsiyor. Malum, iktidara yakın medya, "Kanala 'Montrö Lobisi' karşı çıkıyor" diye, hayali bir lobi dahi icat etti. Eğer gerçekten bir Montrö lobisi varsa, Türk milletinin Boğazlar'daki egemenlik haklarını savunan her bir ferdi, o lobinin zaten doğal bir üyesidir.

Montrö lobisi algısının dışında, Kanal İstanbul'dan günde 150 gemi geçeceği, İstanbul Boğazı'ndan ise her geminin izinsiz geçtiği ve projeyle yılda 8 milyar dolar gelir elde edileceği gibi dayanaksız ve gerçek dışı iddialar işleniyor.  Bu şekilde, Kanal İstanbul'a karşı güçlü şekilde oluşan, siyasi ve toplumsal muhalefeti kırmaya çalışıyorlar, çalışacaklar.

İktidara yakın medya, bu kapsamda projeye karşı ortaya konulan siyasi, askeri, ekonomik ve ekolojik tehlikeleri unutturacak bir Kanal İstanbul propagandası yapmakla görevlendirildi. İç ve dış baskı öyle bir seviyedeki, projeye iktidarda kalma meselesi olarak bile bakılıyor. 17 yıldır, millete rağmen hiçbir işi yapmadığı için iktidarda olduklarını savunanlar, şimdi sadece İstanbul halkının ezici çoğunluğunun değil, bütün Türkiye'nin karşı çıktığı emperyal bir proje ile iktidarının ömrünü uzatma derdinde… 

Yazarlar Haberleri