Dolandırıcılığı "ümmet bölünmesin" diye saklayan dürüstlük!

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, eski yol arkadaşları Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ı kuracakları partileri ilan etmesine kısa bir zaman kala, İstanbul Şehir Üniversitesi'ne tahsis edilen arazi üzerinden hedef alması, AKP iktidarının dürüstlüğünü göstermesi açısından da çok önemliydi.

Erdoğan, bu zamana kadar kendisinin bildiği bir konuyu, Davutoğlu ve Babacan yeni partilerini ilan etmeye hazırlanırken açıklamak suretiyle dolandırıcılığı ifşa etti ve "hani bunlar dürüsttü?" dedi...

Tabii her iki isim de Sayın Cumhurbaşkanı'na yıllarca yol arkadaşlığı yaptığından, ne kadar dürüst olduklarını ya da olmadıklarını hepimizden daha iyi bilir. Belki de, Şehir Üniversitesi olayında olduğu gibi, kim bilir daha ne usulsüzlükleri olmuştur da, "ümmet bölünmesin" diye kamuoyuna aksettirilmemiştir. "Malum zatlar" görev yaptıkları esnada, en çok Erdoğan'ın malumları idiler ne de olsa!

Mesela bir ara, "parsel parsel" skandalı kastetmişti ümmetin birliğine de, sonradan meselenin yargıya aksetmesi değil de fitne ateşinin söndürülmesi tercih edilmiş ve ümmet bir tehlikenin eşiğinden döndürülmüştü.

Erdoğan, eski yol arkadaşları için "hani bunlar dürüsttü" diyerek, aslında bir taraftan da AKP iktidarının dürüstlüğünü akıllara getirdi. Öyle ki, AKP iktidarının sicilinden dürüstlük karinesi olan bazı hususlar geldi o anda aklıma...

Dürüstlük arıyorsanız; yeni parti kurmaya heveslenip ümmeti bölenlerin bir zamanlar en güçlü isimlerinden olduğu AKP'ye itirazlarına değil, AKP iktidarının söylem ve icraatlarına bakacaksınız. Söylem ile eylem bütünlüğünde, siyaset tarihinin başladığı ilk andan bugüne AKP iktidarı gibi bir iktidar gördünüz mü hiç?

Güncel bir örnek vereyim; tank palet fabrikasının Katar-BMC ortaklığına, Altay tankının üretimi için satılacak olması mesela... Hangi gerekçe ile savunuyorlar bu özelleştirmeyi? "Özel sektörün kabiliyetinden yararlanma" gerekçesi ile, öyle değil mi? Bugüne kadar bir tank bile üretmemiş BMC'nin Altay tankının üretiminde kabiliyetinden yararlanmayı bir gerekçe olarak sunmak, dürüstlük değil midir?

Termik santraller için yapılan düzenlemenin Meclis ayağı ile Cumhurbaşkanı ayağını unuttunuz mu yoksa? Önce termik santrallerin faydasını ardından da vetonun faydasını anlattılar ya, nasıl unuturuz böyle bir dürüstlüğü?

Alın size bir çarpıcı örnek daha; Rahip Brunson olayı! O can, o bedende olduğu sürece Rahip kılıklı teröristi alamayacaklarını duyurduk. Sonra, o can o bedende olduğu halde, Brunson elini kolunu sallaya sallaya okyanus ötesine uçtu. Tabii ki bağımsız yargının kararıydı sonuç! Bu vesileyle, "Bu can, bu bedende olduğu sürece o teröristi alamazsınız" denildiği sıralarda yargının bağımsız olmadığını gösterme dürüstlüğünü de sergilemiş oldular.

Ya son NATO Liderler Zirvesi'nde yaşananlar? Zirveden önce günlerce, "NATO, YPG'yi terör örgütü olarak kabul etmezse, Rusya'ya karşı Baltık ülkelerini koruma planını veto edeceğimizi" söyledik, sonra da ortaya koyduğumuz bu şarta rağmen, planı kabul ettik. Üstüne bir de bunu, diplomasi zaferi diye lanse etti malum medya! Bakın bu da iktidara yakın medyanın dürüstlüğü. Kendimize karşı diplomatik zafer kazandık ne de olsa!

Kolay değil... 17 yıllık bir iktidardan bahsediyoruz. Dürüstlüğüne verebileceğimiz daha nice hadise oldu ama buraya fazla gelir, kitapta toplamak lazım hepsini. Bu anlattıklarım ise, yakın geçmişten en çarpıcı örnekler. Ama bence en büyük örnek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, kendisinin yerine AKP Genel Başkanlığına ve Başbakanlığa getirdiği Ahmet Davutoğlu'nun görevi esnasındaki dolandırıcılığından bahsetmesi oldu.

Öyle ya, "malum zat" eğer dolandırıcılık yaptıysa, AKP iktidarının Başbakanı iken yaptı. Bu durumda, AKP iktidarı da dolandırıcılıkla itham edilmiş oldu. Her ne kadar "ümmetin birliği" adına bu zamana kadar kol kırılıp yen içinde kalmış olsa da, kendi partisinin iktidarında yapılan bir dolandırıcılığı yine kendi iktidarında ifade etmek de bir dürüstlüktür. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini eleştirirler bir de...

Yazarlar Haberleri