Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Fatih'teki İsmailağa cemaatine yaptığı ziyaret çok tartışıldı, çok eleştirildi. Ziyaret üzerinden iktidara FETÖ hatırlatmaları yapıldı. Zira dini yapılar ile siyaset kurumunun yakın ilişkiler kurmasının sonuçlarını FETÖ kumpaslarında ve 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde gördük. Ancak bu ziyaret, AKP iktidarının tarikat-cemaat gibi yapılarla klasik dirsek teması kapsamında bir ziyaret değildi.
AKP ile Ali Babacan-Abdullah Gül cephesi arasında bir süredir süren görüşmelerden sonuç alınamaması, Erdoğan'ı İstanbul Fatih'teki İsmailağa cemaatine yönlendirdi. Malum, İsmailağa cemaati AKP'yi destekleyen, aynı zamanda 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile de yakın ilişkileri olan bir yapı.
Görüşmenin içeriğine dair bilgi verilmedi ama Abdullah Gül'ün gölge liderliğinde Ali Babacan'ın kurma hazırlığındaki yeni parti ziyaretin ana gündemiydi. İsmailağa cemaatinden Gül-Babacan cephesine bu işten vazgeçmeleri için telkinde bulunulması istendi. Ziyarette, cemaatin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'dan sonraki lideri olması beklenen Hasan Kılıç'ın da yer alması, işin ne kadar ciddi olduğunu da gösteriyor.
Peki Erdoğan'ın isteği doğrultusunda İsmailağa cemaati Abdullah Gül'e ne diyecek? Edindiğim bilgilere göre, ümmetin birliği temalı telkinlerde bulunacaklarmış. Malum, Erdoğan aylar önce Ali Babacan'a "ümmeti parçalamaya hakkınız yok" dediğini aktarmıştı. Şimdi ümmet vurgusu, dini bir yapıya yaptırılacak. İyi de, Babacan ve Gül, yeni bir din ya da mezhep kurmuyorlar ki!
İşte iktidarın din anlayışı budur. AKP'yi desteklemeyenler, bırakın İslam inancına sahip olmasını, dindar bile olsa ümmetin dışında kabul ediliyor. Öyle ki bu anlayış, Türkiye'yi Dar-ül Harp görüyor. İktidar olmayı fetih sayıp, makam ve mevkilere liyakatsiz olanları yerleştirip, akçeli işleri fetih hakkı/ganimet sayıyor, haramı helal kabul ediyor. Onun için bugün devleti adalet, hukuk, liyakat yönetmiyor!
Gül, kendisine İsmailağa cemaatinden yapılacak çağrıya ne cevap verir, bilemem. Ancak bu çağrıya uyarsa da, şaşırmamak lazım. Zaten bir süredir yeni parti hareketinde ilginç hadiseler yaşanıyor. Partinin kuruluşu sürekli erteleniyor. Aralık dendi, Ocak'ın ilk haftasına ertelendi. Şimdi Ocak sonu, Şubat başı deniliyor. Gün gibi ortadaki, Babacan'ın liderliğini üstlendiği yeni oluşum daha partileşmeden iç karışıklıklarla mücadele ediyor.
Eski TÜİK Başkanı Birol Aydemir, yeni oluşumda Babacan'dan sonra sözü en çok geçen isimmiş. Abdullah Gül gibi, onay makamı haline gelmiş. Babacan, konuşmalarına kadar her şeyi Aydemir'e danışıyormuş. Aydemir'in onay vermediği bir isim, yeni partiye alınmıyormuş. Bu durumun, Babacan ile birlikte hareket eden bazı isimlerin yanında Abdullah Gül'de de rahatsızlık uyandırdığı ve yeni partinin kurulmasının ertelenmesinde etkili olduğu belirtiliyor.
Yeniden "ümmet" meselesine dönecek olursak; yeni partilere karşı gösterilen ümmetin birliği hassasiyeti BOP'a karşı gösterilseydi, şimdi Irak, Suriye, Libya'da Müslüman kanı akar mıydı? Hadi Türkiye'de AKP'den olmayanlar ümmetten de sayılmıyor. Peki bu ülkelerdeki Müslümanlar?