Kazın cücüğü güzün sayılır
CHP Milletvekili Sayın İlhan Kesici'nin bütçe görüşmelerinde yaptığı açıklamalardan bir paragrafı makalemde okuyucularımla paylaşmak istiyorum. İlhan Bey der ki "Kars'ta, kazın cücüğü güzün sayılır, diye bir laf vardır çünkü zaman içerisinde bu cücüklerin bir kısmını yel alır, bir kısmını sel alır, bir kısmını tilki kapar, bir kısmını komşu bahçelerde oyun oynayan çocuklar kapar. O yüzden, kazın cücüğü baharın sayılmaz, güzün sayılır. Bu çerçevede bir aylık ihracatı böyle ettik, Çin'i geçtik, öbür aylık ithalatı da böyle ettik, Maçin'i de geçtik" söylemi manasızdır. Güz, şimdi, bugün geldi, yani tam on yedi yıllık AKP iktidarını tamamladık. Madem güz geldi, şimdi kazın cücüğünü sayalım."
Bu 17 yılda "İhracatımızla ithalatımızın arasındaki fark 1 trilyon 50 milyar dolar. Hafazanallah yani değil mi? Dış ticaret açığımız, 1 trilyon 50 milyar dolar. Peki, ihracatımız ne kadarmış? 2 trilyon 100. İthalatımız ne kadarmış? 3 trilyon 100, aradaki fark 1 trilyon. Dış ticaret açığı, ihracatının tam yarısı kadar olan dünyada medeni tek bir tane ülke yoktur. Yani gayri medenisi de yoktur da, yani biz bir onu oradan alalım. Bir daha arz ediyorum; son on yedi yılda Türk ekonomisi 1 trilyon 50 milyar dolar dış ticaret açığı verdi. Bu açık toplam ihracatımızın tam yarısıdır. Yani baharda kur düşükken yediğimiz hurmalar şimdi güz geldi yavaş yavaş tırmalayarak çıkmaya başladı. Şimdi, bu dış ticaret açığının bizi getireceği yer, adına cari işlemler dediğimiz rakamlardır. Bu cari işlemler yani mal ihracatı, ithalatının dışında döviz kazandırıcı faaliyetlerimiz var, döviz harcamalarımız var, onların tamamı da bu işin içine dahil edildiğinde cari işlemler açığı ortaya çıktı: 575 milyar dolar. Bir daha arz ediyorum, 575 milyar dolar. Bu şu demek: Hiçbir şekilde bizim olmayan, kazanmadığımız bir parayı harcamış olmamız demek. 575 milyar doları, on yedi senede bizim olmayan bu parayı harcadık. Yani elin parasıyla, düğün yapmış olduk değil mi"
İlhan Kesici duayen bir siyasetçidir ve yukarıda bahsettiği rakamlar da tamamı ile gerçektir!
Peki biz kazanmadığımız bu parayı nasıl harcadık? Elbette ki özelleştirme ve benzeri metotlar ile halihazırda sahip olduğumuz malları satarak ve borçlanarak harcayabildik.
Bu durum aklıma bir fıkrayı getirdi sizlerle de paylaşayım; Epeycedir görüşmemiş iki eski ahbap Temel ile İdris yolda karşılaşmış. İlk hoş beşten sonra İdris "Haçan bu aralar ne yapaysun, ne işle meşgulsün" diye sormuş. Sorunun muhatabı Temel "Valla bu aralar mobilya işine cirdum. O işle meşgulüm" diye yanıtlamış. İdris sorgu suale devam ederek "Eee peki iş nasıl gidey?" diye yeni bir soru daha sormuş. Temel " Vallahi şimdilik eyu da, evdeki mopilyalar bitince ne yapacağum oni bilmeyrum" diye yanıtlamış...
Türkiye'nin durumu da bu fıkradaki Temel'in durumu gibi satıp savılacak özelleştirilecek dişe dokunur pek bir şey kalmadı! Kanal İstanbul gibi muhayyel projeleri ortaya atıp arsa satılacak kaç Katarlı daha var bilmem!
Türkiye'nin borç alma kapasitesi de dolmuş durumda gözüküyor. Bundan sonra borca nasıl takla attıracaklar? Eski borcu ve faizini ödeyip yeni dış ticaret açığı verebilecek dövizi nereden, kimden, nasıl ve kaça bulacaklar, belirsiz!
Kanuni Sultan Süleyman'a ait olan "Ver paşa ver; bugün borç alan, yarın emir alır" sözünü hiç unutmayınız.
Osmanlı İmparatorluğu'nun içine düştüğü borç batağı ve bunun sonucunda kurulmuş olan Düyun-u Umumiye idaresi ve bu idarenin yol açtığı zulüm asla unutulmamalıdır!
Reji kolcularının katlettiği 50-60 bin köylünün acı hikayeleri hâlâ türkülerimizde dilden dile dolaşmakta değil midir?
Ekonomik bağımsızlığı kaybetmenin sonu siyasi ve askeri bağımsızlığı da kaybetmektir. Bu acı hakikat bu topraklarda somut olarak yaşanmıştır, tarihi kayıtlar ortada durmaktadır tarih tarihten ders almayanlar için tekerrürden ibarettir, demedi demeyin.