İsrail'in kaçak göçmenlerle mücadelesi...
2000''li yılların başında Sudan ve Eritre''deki iç savaştan kaçan 60 bine yakın Afrikalı, Sina çöllerinden İsrail''e girdi. Alınan önlemlerle, en önemlisi de caydırıcı politikalarla, 15-20 yılda 40 bine kadar düşen kaçak Afrikalı sayısı ülkedeki en büyük sorunlardan biri.
Öyle ki eski İsrail Başbakanı Netanyahu, Afrikalı mültecilerin, İsrail''in ulusal güvenliği için ''radikal ve cihatçı İslamcılardan'' bile daha büyük bir tehdit olduğunu söylemişti.
İsrail bu göçmenler için hapishane bile kurdu ama hiçbir şey değişmedi.
Yaslanın geriye…
Afrikalıların geçişleri hız kesmeden devam edince, 2013 yılında göçmenlerin İsrail''e giriş güzergâhı olan Sina için Mısır ile anlaşma imzalandı ve 230 kilometrelik sınır, çitlerle kapatıldı. Ama ne yaparsanız yapın, Çin Seddi bile örseniz geçişler sonlanmaz, sadece azalır.
Ama İsrail''i biliyorsunuz, sıfır tehdit mantığıyla hareket eder. Öyle de oldu, sınıra örülen çitlerle birlikte yeni kanunlar çıkardı. Ama ne kanun…
Vize, pasaport ve oturma izni olmayan yani yasa dışı olarak İsrail''e giren herkese, mahkeme kararı olmadan, 3 yıl hapis cezası verildi. Bu kişiler de sınırda yeni inşa edilen hapishaneye gönderiliyordu.
Yeni uygulama göçmenler için caydırıcı hatta korkutucuydu ama hukuki değildi. İnsan hakları derneklerinin İsrail Yüksel Mahkemesi''ne başvurusuyla uygulamadaki 3 yıl hapis şartı 90 güne düşürüldü.
Mülteci sözleşmesine göre ülkelerindeki savaştan dolayı geri gönderilmesi yasal olmayan Eritre ve Sudanlı göçmenlerin geri gönderilmesi yasaklandı. Ayrıca yüksek mahkemenin yeni kararıyla artık yakalanan ve 90 günlük hapis yatan göçmenler salıveriliyordu.
Çok garip ama gerçekten böyle oldu. Devletin maddi ve manevi destek vermediği kaçak göçmenler ülkenin dört bir yanına dağıldı. Halkın tepkisi de git gide büyüyor, hükümet daha da destek bulmaya başlıyordu.
Halktan desteği alan hükümet, çölde "alıkoyma merkezi" kurarak göçmenleri burada bekletiyordu. Hem de çok uzun sürelerde. Hükümet yasada taklalar atarak hapis yerine "gözetim süresi" uygulamasını devreye soktu.
Göçmenler 6 ay, şartlara göre de 20 aya kadar bu merkezde tutulabilecekti. Yine sivil toplum örgütlerinin tepkileri ve yargı kararları geldi.
Ama bu sefer yargıdan 6+6 ay için izin geldi. Çünkü yargı da halktaki tepkiyi görmüştü.
Hükümet, bunun da çözüm olmadığına karar verip, kendi isteğiyle göçmenleri göndermek istedi. Her giden göçmen için 3.500 dolar teklif etti ama yine olmadı. En sonunda tüm göçmenlere 2017''nin sonuna kadar süre tanındı. Ama göçmen kuruluşları ve uluslararası toplum baskı derken, mahkeme, hükümetin göçmenlerin toplu sınır dışı edilmesi kararını iptal etti.
Düşünün İsrail, attığı birçok adım hukuki olmasa da nüfusunun sadece ve sadece 0.5''lik bir kısmına denk gelen Afrikalı mültecileri "en büyük ulusal güvenlik tehdidi" olarak görüyor ve demografi faktörünü masaya getiriyor.
Ancak resmî rakamlara göre nüfusunun yüzde 4''ü Suriyeli olan ama farklı kaynaklara göre nüfusunun yüzde 10''u mülteci olan Türkiye, yani hükümet, bunu görmezden geliyor.
Hep söylediğim gibi bir kez daha altını çiziyorum. Sığınmacı meselesi millî güvenlik sorunudur. Bu sorunun varlığını kabul edip gündemde tutmak da vatanın akıbetini düşünmekten başka bir şey değildir.