Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Fatih Ergin

Fatih Ergin

25. SAAT

İlk dört maddeye dokunulursa...

Cumhuriyetin 96. kuruluş yıl dönümünü, yine aynı manzaralarla, yine aynı klasiklerle geride bıraktık. Kutlamalardan, etkinliklerden, cumhuriyet coşkusundan bahsetmiyorum manzara ve klasikler derken! Cumhuriyeti, "reklam arası" ve "kapatılması gereken bir parantez" gören muktedir zihniyetin yarattığı iklim ve modadan alınan güçle, millî günlerimizde Türk milletinin sinir uçlarıyla oynanmasını kastediyorum.

Artık öyle bir hâl aldı ki bu durum, millî bayramlarda kutlamalar ile Atatürk ve cumhuriyetin hedef alınması adeta yarışır hale geldi. Her millî bayramda, "acaba iktidardan ya da iktidara yakın medyadan hangi isim bir skandala imza atacak" diye bekliyoruz! Bu müflis zihniyet, kendi iktidarlarında bile Atatürk ve cumhuriyetin haklılığını istemeden de olsa bir defa daha ortaya çıkardıkları halde, utanmadan, bıkmadan nefretlerini kusuyorlar. "Yenilen pehlivan güreşe doymaz" atasözüne sebep olan pehlivan kimdir bilmiyorum ama bunlar o meçhul pehlivanımıza bile rahmet okutur!

17 yıldır iktidardalar... Türkiye'ye içeride ve dışarıda, cumhuriyet tarihinin en zor, en sıkıntılı dönemini yaşattılar yaşatıyorlar. Hedef aldıkları, açıktan muarız olduklarını gösterdikleri cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri karşısında, her politikaları iflas etti. Ama ne fayda! "Bir musibet, bin nasihatten iyidir" diye kim dediyse, bugünü görse yeni bir şeyler söyleme ihtiyacı hissederdi sanırım...

Geride bıraktığımız 29 Ekim'de de boş durmayan, nefreti, zararlı zihniyeti ile cumhuriyeti şeytanlaştırmaya çalışanlar arasında bence en çarpıcı tabloyu, İslamcı basının en radikal adreslerinden olan Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Karahasanoğlu ortaya koydu. Aslında o ve onun gibi nicelerini, bu köşeye taşımaya bile değmez. Ama ne var ki, Türk milletine meydan okumaları, millî bayramların bir parçası haline de gelmemeli, toplum buna alışmamalı! O yüzden durumdan bir millî vazife çıkarıyorum...

Karahasanoğlu 29 Ekim günü, "96 yaşında mıyız, 91 mi? Yoksa?" başlıklı şaheser(!) bir yazı kaleme aldı. Öyle şaheser bir yazı ki, çarpıtma ve millî varlığa düşmanlık alanlarında ders olarak okutulur. Karahasanoğlu, isim vermeden Atatürk'ü hedef alıyor ve Atatürk dönemi için, her şeyi, Meclis'i bile bir kişinin belirlediğini ifade ederek buna cumhuriyet denilmesinin yanlışlığından bahsediyor. Yıllarca tek parti idaresinde olmamızı da işin içine katıyor.

Oysa Atatürk, cumhura, yani halka olan bağlılığı ve saygısından inkılâpları bile Meclis'ten kanun çıkartarak gerçekleştirdi. İstese, şimdi olduğu gibi her şeyi cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapabileceği bir sistem kurardı! Kaldı ki Atatürk, çok partili siyasal yaşamı da çok arzuluyordu. Bunun için, "Meclis'te muhalefet partisi yok. Ülkenin durumunu nasıl anlayacağız" diyerek Fethi Okyar'a Serbest Fırka'yı kurdurdu. Ancak, Serbest Fırka, cumhuriyet karşıtı çevrelerin istismarına uğrayınca, Türkiye'nin çok partili sisteme henüz hazır olmadığına kanaat getirerek, bu arzusunu erteledi. O göremedi ama onun kurduğu cumhuriyet, üstelik Atatürk'e en yakın isimlerden İsmet İnönü döneminde Türkiye'yi çok partili siyasal yaşama geçirmedi mi?

Asıl niyetini, daha doğrusu art niyetini, sözde "ideal cumhuriyet nasıl olur" teması ortaya koyup, özde cumhuriyete düşmanlık şovu yaptığı, yazısının sonunda şu ifadelerle belli ediyor; "Cumhuriyet, evet.. Ama düne kadar uygulanan despot cumhuriyet değil.. Halkı 'maraba' yerine koyan cumhuriyet değil.. 'Değiştirilmez, değiştirilmesi teklif dahi olunamaz' kuralları ile halka dayatılan cumhuriyet değil.."

Alenen suç, hem de anayasal bir suç, hem de Türk Devleti'nin ve milletinin varlığını hedef alan bir suç arayan varsa, buyursun Karahasanoğlu'nun söz konusu yazısındaki bu ifadelere! AKP öncesi dönemler için cumhuriyete, "despot" ve "halkı maraba yerine koyan" demek, cumhuriyetin manevi kimliğini aşağılamaktır.

Anayasanın ilk dört maddesini "dayatma" olarak göstermek de, Türkiye Cumhuriyeti ile TBMM'nin temel varlık sebebini hedef almaktır.  T.C. Anayasasının ilk dört maddesinin noktası ile dahi oynandığında, TBMM'nin meşruluğu ortadan kalkar...

Yazarın Diğer Yazıları