Coğrafyamızın emri: Ulus devlet
Orta Doğu'nun bugünkü paramparça ve içler acısı hali, İsrailli strateji uzmanı Oded Yinon'un planını Orta Doğu stratejisinin merkezine yerleştirmiş olan emperyalizmin bu çerçevede hedefe ulaştırmaya Büyük Ortadoğu Projesi'nin(BOP) sancılarıdır. Oded Yinon'un, 1982'de siyonist bir dergi olan 'Kıvunim' de (Yönler Dergisi) yayınlanan bir makalesinde ortaya koyduğu bu plana ve bölgede yaşananlara bakıldığında aradaki benzerlikler dikkat çekici. Oded Yinon, Sovyetler Birliği'nin yakında dağılacağından, Müslüman Arap devletlerinde çıkarılacak kargaşalardan, Türkiye, Irak, Suriye'nin parçalanması gerektiğinden ve o günlerde yeni kurulmuş olan İran İslam Cumhuriyeti ile nasıl baş edilmesi gerektiğinden bu makalesinde söz eder. Bütün bunlar en başta İsrail'in ayakta kalması ve ötesinde büyümesi içindir.
Yinon'un makalesine bugünden bakarsak, Irak ve Suriye'nin parçalanması gerektiğine dair görüşünün, fiilen gerçekleştiğini görüyoruz. Her iki ülkede de bu durumun resmiyet kazanmaya doğru gittiği de aşikâr. Bu kapsamda Irak'ta Barzani'nin yaptığı bağımsızlık referandumu bir denemeydi ve küresel konjonktür uygun olmadığından bağımsızlığına izin verilmedi. Suriye'de ise Esad halen ayakta ama buna rağmen ülke Irak'taki gibi fiili bölünmüşlüğe uğramış durumda. Geleceğin Suriye'si, iç savaş öncesindeki toprak bütünlüğüne sahip olmayacak şekilde inşa ediliyor. Irak ve Suriye'ye dair stratejilerinin gerçekleşmesinin yanında Oded Yinon'un bir diğer çarpıcı görüşü ise, Türkiye ve İran'ın parçalanmasının Arap Devletleri'nden sonraya bırakılmasıdır. Zira bu iki ülke, güçlü ve köklü devlet geleneklerine sahiptir.
ABD'deki Neo-Con çetesi, Orta Doğu'da bugün yaşanılan kanlı öyküyü, Irak'ı işgal ederek başlattı. Orta Doğu haritasına Oded Yinon'un hülyalarına benzer şekilde yeni şeklinin verilme gayreti, elbette İran'dan önce ve İran'dan daha çok Türkiye'yi etkiledi. Bunda Neo-Con ABD'si tarafından iktidara getirilen AKP Hükümetlerinin katkısı tabi ki göz ardı edilemez. Batı'nın Orta Doğu'da 2003'ten bu tarafa giriştiği mücadelenin Türkiye'ye en büyük zararı, TSK üzerinden oldu. Temmuz 2003'te Irak'ın Süleymaniye kentinde Türk askerlerinin başına çuval geçirilme hadisesi, ABD'nin bölgede güçlü bir TSK'nın varlığından duyduğu rahatsızlığı gösteriyordu. TSK'ya asıl saldırı ise, CIA güdümlü FETÖ tarafından Balyoz, Ergenekon ve bu kumpaslarla bağlantılı İzmir-İstanbul casusluk davaları ile oldu. Bu kumpaslarla TSK'nın iyi yetişmiş milliyetçi-vatansever mensupları tasfiye edilirken yerlerine 15 Temmuz'da kullanılan kadrolar yükseltildi.
Bu noktada, 15 Temmuz'a sadece AKP ile FETÖ arasındaki iktidar kavgası açısından değil, bölgede yapılan hesaplar üzerinden de bakılması gerekiyor. FETÖ'nün TSK'ya kumpas kurmasını sağlayanlar, 15 Temmuz'u da TSK içine yerleştirilmiş FETÖ'cüleri harekete geçirerek gerçekleştirdiler. 15 Temmuz, bir askeri darbe değildi. Çok daha fazlasıydı. Başarılması için kurgulanmadığı ve kurmay aklının ürünü olmadığı ortadadır. Ancak başarısız olan 15 Temmuz girişimi üzerinden BOP'un Türkiye'de aşama kaydettiği de bir gerçektir. Birincisi, TSK'ya başta kurumsal kimliği olmak üzere büyük bir tahribat yapıldı. İkincisi ise, 15 Temmuz üzerinden yapılan rejim değişikliği ile Türkiye demokrasi ihracatının yapılabileceği bir ülke olma sürecine sokuldu.
15 Temmuz üzerinden henüz tasfiyesi gerçekleştirilememiş olan ise, Türkiye'nin ulus devlet yapısıdır. 15 Temmuz dahil FETÖ eliyle TSK'ya yapılan saldırılar ulus devlete de doğrudan zarar verdi. Türkiye, Suriye ve Irak'ta tıkır tıkır işletilen BOP, ulus devletlerin tasfiyesi demek. ABD'nin İran'a yönelik çıkışlarının artması, İran'ın da BOP yörüngesine oturtulması hedefini içeriyor. Oded Yinon'un 1982'de ipuçlarını verdiği bugünkü Orta Doğu'ya rağmen bölgemizde ayakta kalmak, ulus devlet anlayışına sarılmaktan geçiyor. Cumhuriyetin tek adam rejimine dönüşümü, Türk Devleti'nin de ulus devlet kimliğinin dönüşümü ile devam ederse, Türkiye BOP'a tamamen yenilmiş olur. Unutulmasın; tarihin hiçbir döneminde ''ümmetçilik'' ile birlik kurulamamıştır. Ümmetçiliğin rüştünü ispatladığı olmamıştır. Türkiye'yi ulus devlet dışında formüller ile dönüştürmek, millî birliğimiz, istiklalimiz ve istikbalimiz için sonun başlangıcı olur. Ulus devlet, bir tercih değil, coğrafyamızın emridir...