Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Fatih Ergin

Fatih Ergin

25. SAAT

Bizi kim öldürecek? Deprem mi? Biz mi?

Bir deprem yaşandı İstanbul'da... 1999'dan sonra yaşanan en şiddetli depremdi ama "orta dereceli" idi. Lakin orta derecesi, kağıt üzerinde kaldı... Nasıl kalmasın; depremin hemen ardından, cep telefonu hatlarının çalışmamasına eleştiriler ve toplanma alanlarının yok edildiği söylemleri damga vurdu. Peki, orta ölçekli bir depremde, herkes neden can havliyle sokağa attı kendini? Sokağa çıkar çıkmaz da neden cep telefonları ile yakınlarını arama ihtiyacı hissettik? 17 Ağustos Marmara Depremi'nin zihnimize nakşettiği paranoyanın eseri miydi bu durum?

Elbette hayır! Sebebi gayet açık; 1999 öncesinde yapılan binaların çürük olduğunu bildiğimiz, sonrasında yapılan binalara ise güvenmediğimiz için! 17 Ağustos felaketini yaşamış bir ülkede insanların orta şiddetli bir depremde kendisini sokağa atması, böyle bir depremin ülkenin gündemine oturması ve 5.8'in olgunlukla geçirilmemesi, garip değil mi? Yirmi sene önce 17 binin üzerinde vatandaşını depreme kurban vermiş bir ülkede ticaretin başkenti olan İstanbul'da, 5.8'in bu kadar korku yaşatması normal mi? Okulların tatil edilmesi, trafiğin kilitlenmesi, adeta bir kaosun koca bir şehri felç etmesi, ne kadar doğal? Aradan geçen yirmi senede, deprem konusunda bir arpa boyu yol alamadığımızı 5.8'lik İstanbul depremi ile, yani bir musibet ile gördük! Nedense, ne halde olduğumuzu hep musibetlerle gören, musibet gelene kadar umursamayan bir toplum olduk!

Dünya tarihine geçen bir büyük deprem afetini yaşamış bir toplum olarak bizi yönetenlere, "neden bu zamana kadar kentsel dönüşüm tamamlanmadı, elinizden tutan mı vardı?" diye sormuyoruz, sorgulamıyoruz? Bilinçli toplumlar, mazilerinde yer alan gurur verici olayları da, ibret vesikası hadiseleri de unutmayan, onlarla yaşayan toplumlardır. Ne var ki bizler; başımıza gelenleri çok çabuk unutuyor ama bize millî sevinç yaşatan gelişmelerin rehavetinden ise aynı sürede sıyrılamıyoruz! Hadi toplumun, geçen zaman içerisinde "unutma" lüksü olabileceğini mazur görelim. Ya devlet aklı? Ya devlet hafızası? Devletin topluma afetleri unutturma lüksü var mı? Dahası, devletin unutma lüksü var mı?

Bakın kıymetli dostum Selim Uysal deprem sonrası sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda ne diyor; "Deprem öldürmez, bina da öldürmez. Binayı ahlaksızca zayıf inşa eden müteahhit, ona onay veren inşaat mühendisi, ruhsat veren belediye, denetlenmeyen bürokrat ve imar affı çıkaran siyasetçi öldürür." Evet, insanın insana, bizim bize yaptığımız kötülükleri kimse yapmıyor!

Toplanma alanları!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, deprem sonrası yaptığı açıklamada, "İstanbul'da AFAD'ın bırakın yüzlerce binlerceyi on binlerce ilan edilmiş toplanma alanı söz konusu, vardır." dedi. İBB Başkanı İmamoğlu ise, yirmi yılda sadece 77 tane toplanma alanının kaldığından bahsediyor. Kamuoyu çok iyi biliyor ki, 1999 depreminde belirlenen birçok deprem toplanma alanı üzerine AVM, rezidans inşa edildi. Doğru, on binlerce toplanma alanı var ama üzerlerinde rantın işgali var! Sayın Erdoğan bu konuda da mı kandırıldı acaba? Olabilir tabii. Soma'daki maden faciasında 1800'lerin İngiltere'si, 1960'ların Almanya'sından örnekler veren, ülkenin ana muhalefet partisinin liderine devlet televizyonunda yer verilmediğini 15 Temmuz'un hemen sonrasında bir araya geldiği Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisinden öğrenen Erdoğan'ın, İstanbul'da on binlerce toplanma alanı olduğunu ifade etmesi yadırganmamalı. Kim bilir, bir büyük deprem sonrası AVM'lerde toplanıp çöken ekonomimize can vermemizi istiyordur belki de! 

Yazarın Diğer Yazıları