Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

EKONOMİ VE GERÇEKLER

Bir banka nasıl ve neden hortumlanır?

Bundan yaklaşık olarak 20 yıl kadar önce ekonomi sözlüğümüze "Banka hortumlamak" diye bir kavram girmişti, Kemal Derviş tarafından yapılan bankacılık reformları ile bu kavram epeydir kullanılmıyor ve uzun zamandır duyulmuyordu.

Banka hortumlama kavramı en temelde bir banka sahibinin, sahip olduğu bankanın kaynaklarını gene kendisinin sahip olduğu şirketlerine kullandırması ve sonuçta kendisine emanet edilen mevduatı riske atması olayını anlatır.

Kemal Derviş tarafından 2001 yılında yapılan reformlar öncesinde özellikle devletin piyasadaki bütün krediyi faizine ve vadesine bakmadan emdiği, şirketlerin kredi kaynaklarını kuruttuğu dönemlerde banka patronlarının reel sektör firmalarını yaşatabilmek için finans sektöründeki firmalarını kullanmaları sıkça görülen bir uygulamaydı.

O zamanlar özel bankalar yurt içi mevduat kaynakları kısıtlı olduğu için yurt dışından buldukları krediyi kendi grup firmalarına kullandırırdı. Çünkü devlet borçlanma ihtiyacını karşılayabilmek için ödeyeceği faize bakmaz, faizler aşırı yükselir ve kredi kaynakları da kururdu sonuçta firmalar hem kredi bulamaz ve hem de buldukları kredinin faizi çok yüksek olurdu. Tek seçenek kendi bankaları aracılığı ile yurt dışından düşük faiz ve uzun vadeli dövizle borç almak kalırdı.

***

Özellikle kurların devlet tarafından baskılandığı, düşük kur yüksek faiz rejiminde bu aslında karlı bir borçlanma metodu olarak bile gözükürdü. Elbette bir döviz krizi patlar ve döviz kurlarında aşırı bir sıçrama olursa işler tersine döner, hesaplar şaşar, önce kredi borcu alan firma, arkasından kredi veren banka sermayesini eritir ve iflas ederdi.

Banka iflas edince devlet ya mevduat garantisi kapsamında yada çoğu zaman bankayı komple devletleştirerek bankanın borçlarını üstlenir ve sonuçta borç vergi mükelleflerinin sırtına yıkılmış olurdu.

Bazı bankalar ise yurt dışından aldıkları döviz kredisini, devlete yüksek faiz ile Türk Lirası olarak borç verir, ani bir yüksek develüasyon olduğu anda gene sermayesini yitirip batabilirdi.

Ekonomi yönetimi bankacılık sistemindeki bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için her bankanın kendi grup şirketine verebileceği kredi için bir sınırlama getirmişti. Fakat bizim insanımız bir arka yol bulmakta, hülle yapmakta pek bir mahirdir, bu sefer banka patronları karşılıklı birbirlerinin şirketini fonladı "sen benim sırtımı kaşı, bende senin sırtını kaşıyayım" mantığı ile bu kuralın arkasından dolanıldı.

***

Neticede 2000 yıllında çok büyük bir bankacılık krizi patladı, birçok banka sermayesini yitirdi ve battı. Sonuçta banka sahipleri bankalarını hortumladı dendi.

Bu tarihte toplam kısa vadeli borçlar 28.9 milyar, toplam dış borç stoku da 114.3 milyar dolara çıkmıştı.

Yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca gecelik faizler göklere tırmandı ve tarihe "Kara Çarşamba" olarak geçen 22 Kasım 2000′de para krizi patladı.

Ödeme güçlüğüne düşen bankaların vadesi dolmayan kredileri geri çağırması, iç pazarın daralması da bunda büyük rol oynadı.

3.5 milyar dolarlık net sermaye çıkışıyla döviz fiyatları ve faizler tırmanışa geçti.

Kriz öncesi 670 bin TL olan dolar 1 milyonu aştı.

19 Şubat 2001'de köşkte yapılan MGK toplantısında Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında geçen tartışmanın basına açıklanmasıyla kriz derinleşti ve ekonomi alt üst oldu.

Tabii bu krizin sadece görünen sebebiydi asıl sebep döviz bulunamamasıydı.

Kriz gecesi Merkez Bankasından, Merkez Bankası başkanı bile döviz çekmişti.

TL'den kaçış vardı. Ertesi sabah IMKB endeksi %14,6 oranında düştü. TCMB'den çekilen dövizler nedeniyle, döviz 5,3 milyar dolar azaldı ve 22,6 milyar dolar kaldı.

***

Para piyasalarında gecelik faiz oranı % 7500'e çıkarken, Hazine %144 oranında borçlandı.

TCMB, IMF onayıyla dövizde dalgalı kura geçti.

Bu uygulamayla TL'nin değeri % 40 civarında düştü. Devletin borcu da 29 katrilyon TL arttı.

Kriz günü 685.500 TL olan ABD Doları 3 gün sonra 920.000 TL oldu.

Ülkede dövizle borçlanan vatandaş büyük sıkıntıya girdi, bankalar, firmalar ve esnaflar battı, işsizlik arttı.

Hükümet krizi çözmesi için Dr. Kemal Derviş'i ekonominin başına geçirdi.

Derviş çok ciddi bir bankacılık reformu yaptı ve krizin açtığı yaralar IMF'nin de desteği ile kısa sürede tamir edildi

AKP iktidarı Kemal Derviş'in reformlarını sürdürmekte ve uygulamakta uzun süre kararlı davrandı, AB üyeliği hedefi ve müzakere sürecinin yürümesi de Türkiye'ye yabancı sermaye gelişini destekledi, bu yüzden AKP iktidarında uzunca bir süre ciddi bir döviz krizi yaşanmadı.

Fakat bir taraftan AB sürecinin aksaması, diğer taraftan da 16 Nisan referandumu ile tesis edilen tek adam rejimi yatırımcıları ürküttü ve sadece yeni yatırımcı gelmemekle de kalmadı var olan yerli, yabancı yatırımcı ülkeden çıkmaya başladı.

Döviz bulmakta sıkışan iktidar şimdilerde eski kriz yaratan çözüm yollarına başvuruyor, bankalar üzerinden açığa döviz satarak kuru sabit tutmaya çalışıyor.

Denenmiş yolları tekrar deneyip, farklı sonuç almayı ummak hiç de bilimsel ve akıllıca değildir, aynı iş ve eylemler hep aynı sonucu doğurur, yakın gelecekte çok ciddi bir döviz krizi gelecek demektir.

Yazarın Diğer Yazıları