1873-1923 / 50 yıllık süre içinde kitlesel değişim
19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu Devletinin en önemli, liyakatli ve deneyimli Sadrazamı Mehmet Ali Paşanın yazmış olduğu Fransızcaya da tercüme edilen (1996) anılarında Osmanlı''nın Tanzimat biterken ne olduğu yazar.
Endurunu bitirip oldukça iyi tahsil gören Mehmet Ali Paşa, Gülhane Hattı Hümayunu''nu çıkaran Mustafa Reşit Paşa''nın ekibindeki ikili Fuat ve Mehmet Ali paşalar olmuştu. Devlet hizmetindeki aşamalarında üst düzey memur olarak süratle terfiler alıp ilk kurulan Müessese (kurum) "Meclis-i Vela''i, Ahkam-ı Adliye"de üst düzey görevli olarak tanınmıştı. 1845''te Meclis ikiye ayrılınca Ali Paşa, Meclisin başkanlığına getirilmişti.
Yaşanan Kırım Harbi, Paris Konferansı ve de Islahat Fermanı sonrası ülkede başlatılan yeni akım azınlıkların Milliyetçilik akımları dönemini yaşadı. Artık ülkedeki durmaksızın sürdürülmekte olan mali buhranlar ve Kapitülasyon meseleleri Abdülaziz''in tahta çıktığı yıllara kadar sürdürülmekteydi.
Sultan Abdülaziz döneminde, Ali Paşa ölmeden üç ay önce yazdığı birkaç dile çevrilen ünlü SİYASİ VASİYETNAMESİ adlı kitabında (1871) ülkenin son durumunu yazar "Ali Paşa''ya göre Hükümetin köklü bir Reforma tabi tutulmadıkça, eğitim sistemi baştan başa değiştirilmedikçe ve aynı sistem günün şartlarına uydurulmadıkça, geçici tedbirlerle krizlere mani olmaya çalışmanın ileride daha büyük buhranlara sebep olacağını bütün açıklığıyla bilmek zorundayız," der.
"… Din ve Etnik bakımdan çeşitli tebaalardan (azınlıklardan) meydana gelen Osmanlı cemiyet teşkilatı ve müesseseleri (kurumları) esasen köklü bir değişimlere muhtaçtır." Diyordu. İşte bu paşanın yazmış olduğu ünlü Devletin Siyasi Vasiyetnamesi, artık o öldükten sonra gelen 50 yıl içinde (1873-1923) gelecek olan dünyadaki tüm değişimlerini içine kelle koltuk girip değişimleri yaşamak zorundaydı elbette.
Osmanlı tarihinin 19. yüzyılda yaşamış Ali Paşanın sonsuz ansiklopedik bilgisi ve diplomatik hüneri ona yabancı diplomatların hayranlığında hız kazandırdığı açıktır. Nitekim Paris Konferansı sırasında Fransız Dış İşleri Bakanı Theiser''e mecliste:
"Burada Ali paşa ayarında bir devlet adamı yok" dedirtmişti.
O dönemde Alman Birliği''ni kuran Von Bismark ise Ali Paşa''nın ölümünü duyunca söyledikleri "Avrupa''nın en büyük diplomatını kayıp ettik… Yazık" demişti.
Osmanlı bürokrasisi onun ölümüne üzülmedi çünkü onlara göre Ali Paşa modern olup Batı medeniyeti hayranı birisiydi. Özetleyecek olursak, göğsü Osmanlı ve de Avrupa devletlerinin madalyalarıyla süslü olan Ali Paşa, vefatında geriye 50 bin altın borç bırakmıştı. Bebek''teki evi yalısı haciz edilmişti. İşte devletin üst düzey siyasetinde böyle dürüst memurların halen bir tanesini gördünüz mü?
Ali Paşa ölmeden bir ay önce bitirdiği ünlü Siyasi Vasiyetnamesinin son sözlerinde der ki:
"… Şevketli Sultanımıza günümüzde geçen hemen her şeyi değil, Devlet-i Aliyye''nin menfaatleri için alınacak tedbirler hakkında düşüncelerimi bildirdim.
Devletin idaresi ve harici siyasisine bir nebze geri dönelim… Hükümet bütün dikkatini, giriştiği işleri bir nizama (düzene) sokmaya ve Devlet-i Aliye''de yaşayan bütün cemaatlerin sevgisini kazanmaya hasretmelidir. Halkın refahı ve düzenimizin devamı anca dirayetle (akıllıca, dürüstçe) alınan tedbirlerle."
ABDÜLAZİZ SONU, I. MEŞRUTİYET DOĞUŞU
Nasıl III. Selim, II. Mahmut, Abdülmecid ve Tanzimat yıllarını içine alan uzun bir birikimin sonucu idiyse de, ortaya çıkan I. Meşrutiyet''te mayalanma açısından Tanzimat''ın zemin getirdiği yıllara dayanmıştır.
Milliyetçi akım, Tanzimat''ın ekonomik ve siyasal başarısızlıkların sonu alınamayan iç karışıklık ve dış müdahalelere, 1871''den sonra iyice başlayan monarşik, baskıcı rejime karşı aydınlanmanın etkileri doğmuştu.
15 yıllık Abdülaziz sultanlığı (1861-1876) bir türde BARIŞ dönemi görüntüsü çizdiyse de, bunun bedeli de ağır biçimde ödenmişti. Batılı devletlere destekleri karşılığında sağlanan ekonomik kolaylıklar ve çıkarlar, savurganlık ve borçlanmalar politikası çok geçmeden de Osmanlı ekonomisinin çöküşünü getirmekteydi.
Tanzimat dönemini asıl muhalefet hareketini Genç Osmanlılar yaratmış ise de, işin aslı böyle değildir. İmparatorluğu Batı ekonomilerine açan Tanzimat kavramı, demokratik fikirlerinde ülkeye rahatça girmesinin de yolunu açmıştı kuşkusuz.
Aydınlanmanın getirdiği basın ve yayın hayatının Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa vb.''lerinin aracılığıyla Liberal, Reformist fikirlerin ülkeye taşınmasına aracılık eden aydınlar kitlesi olmuşlardı.
Meşrutiyete götüren gelişmeler, içte ve dışta olmak üzere iki düzlemde ele alınabilir. İçeride ise bunlar, hükümet ve saray darbeleri şeklinde çıkar. Sultan Aziz döneminde kamuoyunun ve devlet ileri gelenlerinin bir bölümü değişiklik düşüncesiyle yönetildi.
Bunlar tarafından kışkırtılan Medrese öğrencilerinin eylemi 11 Mayıs 1876-Talebe-i Umum hareket ve halktan da birtakım kimselerin katılımları oldu. Aziz dönemi sadrazamı Gürcü asıllı Mehmet Emin Paşa azil edilip yerini Mütercim Mehmet Paşa almıştı. Hüseyin Avni Paşa Serasker (Harbiye Nazırı) olmuş ve de Mithat Paşa da vekiller arasında bulunmaktaydı.
İkinci aşama ise Sultan Abdülaziz''in tahttan indirilmesi olmuştur. Devletin üst kademesindeki iktidar ve vezirler meselesi giderek çözülemez durumlara da gelmiş iken 30 Mayıs 1876''da Abdülaziz''i tahttan indirip yerine kardeşi V. Murat''ı geçirmişlerdi.
İkinci mesele ise Osmanlı klasiğinin parçası olan Ulema-asker iş birliği yeniden ortaya çıkmıştı. (Tarih tekrardır, tam 130 yıl sonra Türkiye''de iktidarı ele geçiren, Siyasal İslamcılık siyasetçilerinin aynen o dönemlerdeki gibi dini öncelikli çıkarması yok mu?)
İşte bu kısa dönemli padişah değişimlerinin sırası deneme için getirilmiş şehzade V. Murat ile ülkenin bu şekilde yönetemeyeceği anlaşıldığından acilen en önemli veliaht olan Abdülmecit''in oğlu II. Abdülhamit''e acilen teklif götürüp, Padişah yapılmış oldu. (31 Ağustos 1876)
Özellikle dış devletlerin Osmanlı hakimiyetindeki topraklarda ve azınlıkların haklarında acilen istekleri ve Islahat düşünceleri bulunmaktaydı. Bunun görüşülmesi için acilen İstanbul, Kasımpaşa''da ünlü Taşkızak Tersane Konferansı kurulacaktı.
12 Aralık 1876''da başlayan toplantının sırası Batılıların birçok teklifleri ortaya çıkmaya başladı. Bu arada gizli biçimde acilen hazırlanmakta olan dünya tarihinin İkinci Anayasa modeli denilecek KANUN-İ ESASI yazılı olarak Padişah Abdülhamit Han''a sunulup gizlice onaylanmıştı.
23 Aralık günü, top atışlarıyla kutlanarak bu kez resmen Kanuni Esasi tüm devletlere ve halkımıza ilan edilerek başlatılmış oldu. Üstelik bunun hemen hiç beklemeyen devletlerini elçileri, bakanları büyük şaşkınlık içinde konferansı bitirmek zorunda kaldılar.
Anlatılan dünya tarihlerine göre Hristiyan toplum ülkelerinin değişim aşamaları yaşanırken Osmanlıların hiç beklenmeyen şekilde, Avrupa''dan önce yaptığı böyle siyasal ve diplomatik bir atılım, şaşıracak derecede sarsıcı olmuştu.
Peşinden Meşrutiyetin birinci kez ilanıyla birlikte artık Parlamenter sisteme de geçiliyordu. Osmanlının ilk parlamentosu 19 Mart 1877 günü açıldı. Üstelik Uygar devletlerinin ayırt edici özelliklerinin yasalara, herkesin oy ve görüşlerine dayalı olarak da çıkarılmalarında bulmuştu padişah Abdülhamit Han.
Böylece Meclis-i Umumi iki kademeli olarak da üçer aylık şekilde toplantılarını yapabilmişlerdi. Hemen her iki meclis de toplumsal yapıları bakımından Osmanlının varlıklı ve tahsilli ve egemen sınırlarını meydana getirmekteydi.
Aslına bakılırsa Meşrutiyet ve Kanuni Esasi düzeni yalnız sanıldığı gibi Padişahı tedirgin eden bir konu değildir. İçte ve dışta buna karşı toplumsal, siyasal ve diplomatik tepkiler de durmadan doğmuştu.
Şeyhülislamlıktan başlayarak bütün kademeleriyle devlet yönetiminin eleştiriye uğrayan "İlmiye sınıfı" (şimdi günümüzde görülen liyakat meselesi gibi) ve de son Balkan Savaşı yenilgisinden dolayı kınanan ve bir türlü de hesap veremeyen ve de düzenli vergilerin alınmasının giderek karıştırıldığı dönemleri yaşamaktaydılar.
İşte bütün bu şartlar henüz tam olarak henüz %10 kadarı tahsil görmüş ülkenin halkı arasında da öylesine yeni bir yönetim sistemi. Demokratik bir düşüncenin öğrenilmesi, öğretilmesi de mümkün hiç olmayacaktı, öyle de oldu ve meclis kapatıldı.
I. Meşrutiyet''ten II. Meşrutiyet''e geçiş döneminin yaşandığı yıllar, tarihlerimizde bütün detay belgeleriyle yazılmıştı. Bilinen 1908''deki 31 Mart olaylarını aslen hazırlayanlar, dinci gruplar olmuştu. 1909''da Sultan Abdülhamit''in tahttan indirilişi ve hemen isyanları durduran Selanik''ten gelmiş 2. Ordu''nun etkisi sonucunda, yeni padişah V. Mehmet Reşat padişah oldu.
İşte başlattığımız 5 yıl sürecek dönem gerçekleşen yaşanmışlarıyla anlaşılamazsa tarihimiz ve de Türkiye olarak bizim nasıl birdenbire Cumhuriyet olarak çıkışımızı anlamakta mümkün değildir. Bütün bu gerçekleri padişah Abdülhamit han görmüş, acilen ve de hiç beklemeden ülkenin hemen her tarafına yeni yeni okullar ve üniversitelerin açılışını sağlamıştı.
Artık 1909''lara gelindiğinde ülkenin üst düzey aydınlar devlette önemli makamların memurlarıydı. Bunlar arasında öne çıkan İttihatçılar grubunun asker destekleriyle iktidara tırmanışı henüz hiçbir şekilde şart olmayan beceriksizliği getirecekti.
1911 yılından itibaren Fırkalar (partiler) çıktı. Bunun öncüsü İttihatçıların tek başlarına iktidar olabilmesi için ünlü 1913 ocağında Bab-ı Ali Baskını oldubittisiyle İttihat Terakkiciler iktidar olmuşlardı. Bu durum ise Parlamentodaki üstünlüğü kullanarak, hemen her aldıkları kararın doğruluğuna inandırmaktı.
(Günümüzde Siyasal İslamcıların, parlamentodaki sayısal sebebiyle istediklerini yasallaştırması gibi.) Evet böyle oldubittiyle, hiç düşünülmediği gibi dış politikalardaki başarısızlık sonucunda doğrudan ülkelerarası 1. Dünya Harbi''ne girdik ve ortağımız Almanlar sebebiyle 30 Ekim 1918''de yenik sayıldık, Mondros Antlaşması sonucunda.
Böylece Mondros Mütarekesi devamında ülkenin çok uluslu Osmanlı devletinin yıkılışı sonucunda ULUS DEVLET hazırlıklarına girilecekti, öyle de oldu. İşte sonuç olarak söylenecek olursa, Osmanlı''nın 620 yıllık dönemindeki son 50 yılın bugünün temelini nasıl oluşturduğunu kısaca anlatmış olduk.
Laik devlet / anayasal yapı ve öğrenim kuruluşu neydi
Halk, Millet, Vatanımız derken eğitimlere ne oldu?
Kitlesel diriliş savaşı yüzyıl sonra tekrar mı?
Bilmiyorum ne haldeyim gidiyorum gündüz gece…
Yüksekteyken geriye bakalım soralım; “yahu ne haltettik?”
T.C.’nin yüzyılında geçmiş ve gelmekte olan kadınlar
Yobazlara smaç geldi: Yeter söz milletindir
Cengiz sonrası Moğol-Türk kırması Timuriler devleti
Ben Osmanlıcıyım diyenler Fetret Devri’ni bilmelidir